Bugün çoğu insan Atatürk’ü sadece büyük bir komutan ve devlet adamı olarak tanır. Oysa O, aynı zamanda fikirleriyle, kalemiyle ve eserleriyle de bir nesli değil, geleceği şekillendiren bir yazardır.
Atatürk’ün eserlerine baktığımızda bir çizgi görürüz: Önce askerî tecrübelerini yazmış, ardından bir milleti ayağa kaldıran mücadeleyi kaleme almış, en sonunda ise  eğitim ve bilim için yeni kavramlar üretmiştir.
1909’da yazdığı Cumalı Ordugâhı, genç bir subayın gözünden askerî manevraları anlatır. 1912-1913 yıllarında kaleme aldığı Takımın Muharebe
Eğitimi ve Bölüğün Muharebe Eğitimi, sadece subaylara değil, aslında liderlik ve disiplin kavramlarına dair önemli ipuçları verir. 1918’deki Zabit ve Kumandan ile Hasbihal ise cephedeki komutanlara adeta bir rehberdir.
Ardından 1927’de tarihe damgasını vuran Nutuk gelir. Bu eser sadece bir hatıra değil, bir milletin yeniden doğuşunun belgesidir. Samsun’a çıkıştan Cumhuriyet’in ilanına kadar yaşanan her ayrıntıyı, Atatürk’ün gözünden okuruz.
1930’larda Atatürk artık yeni nesillere bakar. Medeni Bilgiler kitabı için yazdığı notlarda vatandaşlık, devlet ve demokrasi kavramlarını Türk gençliğine anlatır. Son olarak 1937-1938 yıllarında kaleme aldığı Geometri kitabı ile bilimin bile dilini Türkçeleştirir. Bugün kullandığımız “açı, dikey, üçgen, türev” gibi kavramlar Atatürk’ün kaleminden çıkmıştır.
Askerî sahadan siyasete, siyasetten bilime uzanan bu eserler, bize bir gerçeği hatırlatır: Atatürk sadece savaş meydanlarının değil, aynı zamanda fikirlerin ve bilimin de komutanıdır.
Bugün bizlere düşen, O’nun kalemiyle çizdiği bu yol haritasını yeniden hatırlamak ve yeni nesillere aktarmaktır. Çünkü Atatürk’ün kitapları, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır.