Sahi, neden güvenelim?
Güzelim ülkemizi bu hale getirdikleri için mi?
Veya bizi aç bıraktıkları için mi?
Ya da kendi çocuklarını Avrupa’da, Amerika’da okuturlarken, bu ülkenin çocuklarını kantin kuyruklarında açlığa mahkûm ettikleri için mi güvenelim?
***
Birileri villalarda, lüks arabalarla gezerken; milyonlarca emekçi kuru ekmeği bölüşüyorsa…
Söyler misiniz, bu düzende güvenilecek ne kaldı?
Ete zam gelir, süte zam gelir, domatese, bibere, soğana, peynire zam gelir…
Ama bir bakarsınız, ekranlarda ellerini kaldırıp “Biz yapmadık, vallahi Allah yaptı!” diyen siyasetçiler dolaşır.
Bu sözleri ben söylemedim, zamanında İçişleri Bakanı söyledi.
Kendisi lüks arabasında gezerken, pazarda yarım kilo domatesi tartarken eli titreyen emekçiyi mi düşünüyordu acaba?
***
Bu halk yoksulluktan nefes alamazken, onlar hâlâ koltuk derdinde.
Her seçimde aynı vaatler, aynı sözler, aynı yalanlar…
Ama değişmeyen tek şey var: halkın yoksulluğu.
Çünkü bu düzen, bu sistem, böyle ayakta kalıyor.
Birileri tok olacak ki, çoğunluk aç kalacak.
Birileri sarayda oturacak ki, milyonlar kira derdine düşecek.
Soruyorum o zaman:
Bu düzenin bekçilerine güvenilir mi?
Bu sistemin içinden çıkan siyasetçiden halkın kurtuluşu beklenir mi?
***
Sağlık Bakanı çocuklara, “Her gün yumurta yiyin, süt için” tavsiyesinde bulunuyor.
Ama bilmiyor ki…
Bugün  Türkiye’de her üç öğrenciden biri okula aç gidiyor.
Birçoğu sabah kahvaltısı yapmadan derse giriyor.
Beslenme çantası derseniz, hepten lüks oldu.
Bir avuç sermayedar kasalarını doldururken, ülkenin gençleri umutsuzluk içinde “yurt dışına gitmek” hayali kuruyor.
Ve siyasetçiler hâlâ çıkıp “sabredin” diyorlar.
Hangi sabır bu?
Kimin için sabır?
***
Bakın, artık mesele sadece hangi partinin iktidarda olduğu değil.
Mesele, bu çürümüş düzenin kendisi.
Yoksulluğu kader diye pazarlayan, halkı sadaka kültürüyle yöneten, emeği değersizleştiren düzen…
Siyasetçiye değil, halkın kendine güvenme zamanı.
Çünkü bu ülkeyi kurtaracak olan, koltuk sevdalıları değil; emeğiyle, alın teriyle yaşayan milyonlardır...