Sorumluluk Yok, İstifa Yok, Saygı Hiç Yok!

Abone Ol

Bu ülkede bebekler hastanede öldürülürken kimse “Ben sorumluyum” demedi.
Otelde onlarca insan cayır cayır yanarken, kimse çıkıp “Bu benim görevim, bu benim suçum” demedi.
İstifa müessesesi, bu topraklardan sanki sürgün edildi.
Vicdan da, utanma duygusu da onunla birlikte gitti.

***

Bakın çevrenize...
Her gün bir kadın öldürülüyor bu ülkede.
Sokakta katledilen kadınlar için “önlem alacağız” dediler, aksine cinayetler arttı.
Ama kimse çıkıp da “Kadınları koruyamıyoruz, bu benim görevimdi” demedi.
Hayvanlar sokak ortasında zehirleniyor, işkenceyle öldürülüyor.
Gözümüzün önünde canlar can veriyor.
Kimin koruması altında bu canlar?
Kimin görevi, kimin ihmali?
Yine ortada kimse yok.
Ne bir belediye başkanı, ne bir bakan, ne bir bürokrat çıkıp “Sorumluluk benimdir” diyemedi.
Bu ülkede ölüm sıradanlaştı, hesap vermemek kurumsallaştı.
Halk ölürken, yönetenler susuyor.
Halk sorarken, yönetenler öfkeleniyor.
Ve halk şüphe duyduğunda, ona geri zekâlı muamelesi yapılıyor.

***

Son günlerde LGS sonuçları tartışılıyor.
Sınav öncesi sosyal medyada yayılan sorular,
Çocukların “Bu soruyu daha önce gördüm” demesi,
Velilerin öfke dolu çığlıkları...
Her şey ortada.
Ama bir bakan çıkıp sadece şunu diyebiliyor:
“Geri zekâlıya anlatır gibi anlatıyorum.”
İşte biz tam da bu kibirle yönetiliyoruz.
Şeffaflığı değil, üstten bakmayı tercih eden bir siyaset diliyle…
Halkı küçümseyen, sorular sorulduğunda öfkelenen, sorgulayanı düşman gören bir anlayışla…
Soru çalındı mı çalınmadı mı, bilemeyiz.
Ama şu kesin:
İddia varsa, açıklama şarttır.
Şüphe varsa, hesap verme zorunludur.
Bu halkın çocuğu sınava giriyorsa, herkesin içi rahat olmak zorundadır.

***

Ama bizde ne oluyor?
Sorumluluk almaktan kaçanlar, halkı küçümsemeye başlıyor.
Soru sormak bile suç sayılıyor.
Adalet talebi, hakaretle bastırılıyor.
Oysa istifa etmek bir zayıflık değil, tam tersine onurdur.
Halkın önüne çıkıp “Ben bu işin başındaydım, hesap vereceğim” demekten büyük bir erdem olabilir mi?
Ama bu ülkede koltuk öyle kutsallaştı ki…
O koltuklar yanıyor, yine de kimse kalkmıyor.
Her şeyin üzeri örtülüyor.
Soru soran azar işitiyor.
Ve her kriz “unutulur” diye bekleniyor.
Ama halk unutmaz.
Bir annenin yanan evladı, bir öğrencinin yıkılan hayali, bir işçinin göz göre göre gelen ölümü…
Bunlar unutulmaz.
Sorumluluğu üzerinize alın.
Geri zekâlıya anlatır gibi değil,
Adam gibi anlatın!