Türkiye’de Kaybolan Güven...

Abone Ol

Türkiye’de halk artık kendini yapayalnız hissediyor.

Vatandaşların ne devlete, ne kurumlarına, ne de onları yönetenlere güveni kaldı. Her gün bir yenisi eklenen skandallar, siyasi rantlar, çıkar ilişkileri ve toplumun gözünün içine baka baka söylenen yalanlar bu güveni adım adım yok etti.

Ülke, neredeyse tekeri patlamış bir kamyon gibi sağa sola yalpalayarak ilerliyor. İleriye dönük hiçbir umut, güven ya da beklenti kalmamış. Bu hale nasıl geldik? Kimi bizi bu hale getirdi…

********

Eskiden toplumun bel kemiğini oluşturan kurumlar, şimdi varlıkları sorgulanan yapılar haline geldi.

TÜİK, Merkez Bankası, Milli Eğitim, Sağlık Bakanlığı, Meclis ve hatta adalet sistemine duyulan güven yok oldu.

Bugün TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına kargalar bile gülüyor. Halkın mutfak enflasyonu yüzde yüzleri geçmişken, TÜİK “enflasyon düştü” diyerek gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. Bu durum, halkın sadece cebini değil, aynı zamanda gerçeği arama ihtiyacını da örseliyor.

Gerçeklerden uzak bir sistemde, güvenilir bir kurumdan söz etmek mümkün mü?

Yalnız TÜİK mi? Adalet sistemi siyasilerin sözüyle karar alır hale gelmiş durumda. Yargı siyasilerin altına girmiş durumda. Adalet, hakkını arayan vatandaşın değil, güçlü olanın kalkanı haline geldi. Bu düzende halk adalete güven duyabilir mi?

Milli Eğitim ise adeta bir yap-boz tahtası. Her yıl değişen sınav sistemleri, niteliksizleşen okullar ve yalnızca dar bir kesime hizmet eden fırsatlar, eğitim sistemine olan inancı yerle bir etti.

Sağlık alanı da farklı değil: Randevu almak imkansız, doktorlar istifa ediyor ve halk özel hastanelerin kapısında borca giriyor.

Sağlığa, eğitime, adalete güven kalmadıysa, bu ülkede neye güven duyulabilir?

*******

Halkın güveninin yok olmasının en büyük nedeni ise, siyasetçilerin halktan koptuğu, kurumları kişisel rant alanları haline getirdiği bir düzene mahkum edilmiş olmamızdır.

Bugün halkın yarısı açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verirken siyasilere yakın çevreler ve onların aileleri lüks yaşamlarını sürdürüyor. Kimse halkın derdini umursamıyor, çünkü asıl hedef, koltuğu ve nüfuzu korumak.

Siyasi rant, her şeyin üzerinde tutulmuş durumda. Öyle ki, bakanlıklar dahi halkın değil, siyasilerin güç gösterisi ve rant dağıtım alanı gibi çalışıyor.

Bu durumda halk, nasıl devletin kurumlarına inanıp güven duyabilir?

Her gün yeni bir rant projesi duyuruluyor; ihaleler belli şirketlere, belli çıkar gruplarına peşkeş çekiliyor. İhale sistemi baştan sona bir çarpıklığın içine hapsolmuş durumda.

Vatandaşlar, kendi vergilerinin nereye gittiğini bile sorgulayamıyor. Çünkü her şey, şeffaflık adı altında tamamen kapalı kapılar ardında yürütülüyor.

Bugün halk sokakta isyan ediyor çünkü emeğinin, alın terinin, geleceğinin birkaç kişinin kişisel çıkarlarına peşkeş çekildiğini görüyor.

Yani, bu sistem halkı yalnızca ekonomik olarak değil, manevi olarak da çöküşe sürüklüyor…

*******

Eskiden halkın sığındığı, kendini güvende hissettiği kolluk kuvvetlerine, yani polise ve askere karşı bile güven kalmadı.

Toplumsal olaylarda halkın üzerine sert bir şekilde gidildiğini gören vatandaş, polisi ve jandarmayı devletin değil, siyasilerin kolluk gücü olarak görüyor artık.

Güvenlik güçlerinin, halkı koruma görevinden çıkarak siyasi bir sopa gibi kullanılması, halkın devletine olan güvenini yerle bir etti.

Bugün insanlar kendilerini güvende değil, baskı altında hissediyor. Artık polise duyulan saygı değil, korku ön planda.

Adaleti sağlamakla yükümlü güçlerin, halk üzerinde baskı aracına dönüşmesi, toplumun devlete inancını sarsan en büyük etkenlerden biridir…

********

Bugün Türkiye’de geleceğe dair bir umut arayan insan, hayal kırıklığına uğruyor.

Gençler, iş bulma umudunu kaybetmiş, bir an önce yurt dışına gitmenin yollarını arıyor.

Aileler çocuklarına iyi bir gelecek sunamayacakları kaygısıyla yaşıyor.

Emekliler, yılların emeğini borçlar altında ezilerek geçiriyor.

Peki bu toplum nereye gidiyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri, Atatürk’ün hedeflediği çağdaş ve ileri toplum vizyonu, nasıl bu hale geldi?

Bu ülkede güven, bir zamanlar en sağlam temellerden biriydi. Ancak yanlış politikalar, şahsi çıkarların halkın önüne geçmesi ve ülkenin değerlerinin ayaklar altına alınmasıyla birlikte bu güven yok oldu.

İnsanlar artık yargıya başvururken bile “Acaba hakkımı alabilecek miyim?” diye düşünüyor…

*****

Türkiye’yi bu hale getiren kim? Bu sorunun cevabı çok açık: Bu ülkeyi yıllardır rant uğruna harcayan, kurumlarını işlevsiz hale getiren, halkı gerçeklerden koparıp kendi ajandasına mahkum eden siyasilerdir.

Devletin her biriminde liyakat yerine sadakatin, halk yerine siyasetçi yandaşlarının tercih edilmesi sonucunda ortaya çıkan çürümüş bir düzen var. Halk artık bu çarpık düzenin bedelini ödüyor; hem cebinden, hem de geleceğinden çalınıyor.

******

Güvensizlik, bir toplumun en büyük çöküş sebebidir.

Devlete güven kalmadığında, halkın geleceğe dair umudu tükenir. Bugün Türkiye’nin yaşadığı tablo tam olarak budur.

Devleti gerçekten halkın devleti haline getirecek, kurumların işlevlerini yeniden kazandıracak, liyakat ve şeffaflık esasına dayalı bir düzen kurulmadıkça, bu ülkenin sağlıklı bir geleceğe adım atması mümkün değildir…

Şimdi tek bir soru soralım: Halk devlete, devlet halka güven duymadığında, neye güvenerek ayakta kalabiliriz?

Türkiye’yi bu bataklıktan çıkarmak ve halkın güvenini yeniden kazanmak için, köklü bir değişim gereklidir.

Aksi takdirde, bu çürümüş düzenin bedelini gelecek nesiller daha ağır bir şekilde ödeyecektir...