Yirmi bin trajlı bir gazete 6 Eylül'e hazırlık yapıyor. Tam iki yüz doksan binlik baskı yapacak kağıt stokluyor. 6 Eylül'de sürmanşet çıkıyor okurlarının karşısına İstanbul Ekspres. “Atamızın evi bombalandı. Atamızın evinde büyük hasar var.”
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İçişleri Bakanı Namık Gedik.
Başbakan Adnan Menderes bir gün önce Kıbrıs Kültür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil ile toplantı yapıyor. İstanbul'da gladyo destekli bir miting düzenleniyor. Sözde vatansever ve milliyetçi gençlik örgütleri, Siyasi partiler, kimi sivil toplum örgütlerinin katılımıyla…
İstanbul Ekspres dağıtılıyor katılımcılara. İstanbul Ekspres Sürmanşet; “Atamızın evi bombaladı. Atamızın evinde büyük hasar var.”
Miting dağılıyorken katılımcılar yönlendiriliyor ve iki gün sürecek insanlık suçları işlenmeye başlıyor dünyanın gözü önünde. İkinci günün sonunda savaş alanına dönen güzelim İstanbul’da binlerce ev, onlarca okul, yetmiş üç kilise, binlerce iş yeri 
yakılmış yıkılmış. Yirmi altı gayri müslüm vatandaşımız katledilmiş.
Azınlıklara yönelik saldırılar ikinci gününde durduğunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar İstiklal Caddesinde incelemelerde bulunuyorken etraftaki insanların duyacağı bir ses tonuyla yanında bulunan İçişleri Bakanı Namık Gedik’e galiba dozu biraz kaçırdık derken 6-7 Eylül’den sonra güzel memleketimizde bu günlere kadar uzanan karanlık sürecin başladığını itiraf ediyordu adeta…
1925 yılında karşılıklı mücadeleler sonucu yüz bin civarına düşen azınlık nüfusu 
İki bin beş yüzlere düştüğü iddaa ediliyor
Amaçları bu muydu acaba ?
Bu yaşanan insanlık dramını büyük futbolcu bütün hücreleriyle insan Lefter Küçükandonyadis namı değer “Ordinaryus Lefter” şu sözler ile dile getiriyordu; “Bir hafta önce gol attığımda beni omuzlarında taşıyan insanlar, mahallemde yardım ettiğim yoksul komşularım; vurun, yakın, yıkın keferenin evini diyerek saldırıyorlarken kanım donmuştu. İçim acımıştı ama ben hala seviyorum ülkemi diyordu.