Gerçeğin, hakkın ve adaletin peşinden gidilmesi doğrudur.
En güçlünün şu ya da bu alanda kuvvetlinin peşinden gidilmesi ise, ne kadar yanlış olsa da ne yazıktır ki nicelerine göre kişisel çıkar uğruna kaçınılmazdır.
Gücü olmayan adalet aciz ve zavallıdır.
Adaleti olmayan güç ise zalim insanlığa düşen görev, adalet ile gücü bir araya getirmektir. Ve bunu yapabilmek içinse adaletli olanın güçlü, güçlü olanın da adaletli olması gerekir
Kendilerini büyük gören makam sahibi insanlar, bir o kadar da büyük haksızlıkları rahatlıkla yapabilir. Ne acıdır ki büyüklerin gözünde 'Küçük görülen insanlarınki' yasaya ve dillere takıldığı halde, onlarınki bu güçlere karşı adeta sırıtır ve sanki hiç olmamış gibi, güle oynaya kapatılır.

***

Oysa ki en büyük kötülükler, toplumdaki bir lokma ekmek derdinde olan garip gurabada değil, onları bu hale getiren ve kendilerini büyük gören güçlerde aranmalıdır.
Bu işin en acı yanı da, daha bilmediğini bile bilmeyen toplumdaki nice insanların, kendi elleriyle büyütüp beslediği bu adamların kötülüklerinde bile bir iyilik arayacak kadar bilgi fukarası olmalarıdır.
Denemelerinde, başta insan sevgisi olmak üzere iyimserlik, dayanışma, özgürlük ve okuma alışkanlığı üzerine çok özgün yazılar yazan ünlü Fransız düşünür ve yazar Montaigne’in şu sözü çok önemli: ‘’Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur.”
Günümüz Türkiye’sini ne kadar güzel anlatıyor, değil mi?
Alınmaca darılmaca yok…
Kimse kusura da bakmasın…
Ama, işte bugün şu güzelim memlekette gelinen noktada durum tam da budur.
Adaletimizi kaybettik.
Üstelik, kimsenin arama derdi yok…
İşte asıl sorun tam da bu…