Din istismarı dendiğinde çoğu zaman aklımıza siyasetçiler veya büyük kurumlar gelir. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Din, sadece siyaset sahnesinde ya da ekranlarda değil, sokakta, çarşıda, mahallede, komşular arasında da istismar edilebilmektedir. Asıl tehlike de belki burada gizlidir; çünkü günlük hayatın akışı içinde dinin yanlış kullanımı bazen daha görünmez, daha sıradan hale gelir.

Kimi zaman bir esnafın “yemin billah” ederek kötü bir malı pazarlamasında, kimi zaman bir komşunun dine dayandırdığı sözlerle insanları küçük düşürmeye çalışmasında, kimi zaman da bir tanıdığın dini söylemlerle güven kazanıp menfaat elde etmeye çalışmasında bu istismarı görebiliriz. Bazıları, yaptığı haksızlığı meşrulaştırmak için dini kavramları kalkan yapar; bazıları ise insanları utandırarak veya korkutarak kendi çıkarına yönlendirmeye çalışır.

Dinin özü dürüstlük, adalet ve merhamettir. Oysa istismar edenler bu değerleri sadece sözde taşırlar; davranışlarına yansıtmazlar. “Ben dindarım” diyerek yalan söyleyen, “Allah korkusu”ndan bahsedip başkalarının hakkını yiyen, “kardeşlik” vurgusu yapıp arkasından fitne çıkaran kişilere her gün şahit oluyoruz. Bu yüzden din istismarını sadece büyük güç sahiplerinde aramak haksızlık olur. Mahallede, pazarda, iş yerinde, aile içinde bile dinin yanlış kullanımına rastlamak mümkündür.

Önemli olan, dinin özündeki güzel değerleri korumak ve kimseyi sadece sözleriyle değil, davranışlarıyla değerlendirmektir. Çünkü gerçek dindarlık, başkalarının hakkına riayet etmekte, dürüstlükte ve samimiyette kendini gösterir; lafta değil, hayatta yaşanır