Eski bir fabl vardır: Bir tilki, tuzağa yakalanır ve kuyruğunu kaybeder. Önce utanır, sonra bu eksikliğini örtmenin yolunu arar. En sonunda diğer tilkilere kuyruğun gereksiz olduğunu, hatta kuyruksuz olmanın daha zarif ve çağdaş bir görünüm sunduğunu anlatmaya başlar. Amacı basittir: Kendi eksikliğini normalleştirmek, hatta üstünlük gibi göstermek.
Bu hikaye, belki yüzlerce yıl öncesine ait. Ancak mesajı bugün dahi tazeliğini koruyor. Günümüz dünyasında da “kuyruğunu kesen tilkiler” oldukça fazla. Hatalarını ya da eksikliklerini kabul etmek yerine, onları birer erdem gibi pazarlamaya çalışanlar… Düşünmeden yapılan yanlış kararların bedelini, başkalarına da aynı yolu önererek hafifletmeye çalışanlar…
Sosyal medya bu örneklerle dolu. Mesleğinde başarısız olmuş biri, tüm kurumsal hayatı kötüleyerek kendi tercihini haklı çıkarmaya çalışıyor. Aile yaşamında sorun yaşayan bir başkası, “zaten evlilik gereksiz” söylemiyle kendi çıkmazını aklamaya çalışıyor. Eğitimde zorlanan biri, “okul hayatı zaten vakit kaybı” diyerek gençlere farklı yönler çizmeye kalkıyor.
Oysa hikâyenin asıl dersini unutmamak gerek: Kuyruğunu kaybeden tilkinin asıl sorunu, eksikliği değil; onu örtmeye çalışması ve başkalarını da bu eksikliğe ikna etme çabasıydı. İnsan, bazen hata yapabilir, kayıplar yaşayabilir. Ama önemli olan bu durumlarla yüzleşebilmek ve başkalarını yanıltmadan kendi yolculuğunu dürüstçe sürdürebilmektir.
Unutmayalım, herkesin kuyruğu farklıdır. Ve herkesin hikayesi kendine özgüdür.