Küçücük bir çocuk elini kaldırdı ve sordu: “Ben bu derste hayal kurabilir miyim öğretmenim?”
Bugün dünyada milyonlarca çocuk, hayal kurmaktan önce sınav kaygısıyla tanışıyor.
Diplomalar konuşuyor, çocuklar susuyor...
Ve eğitimin gerçek hali, kimi zaman bir öğretmenin yorgun bakışında, kimi zaman sınıfın en sessiz köşesinde oturan bir çocuğun derin sessizliğinde gizli duruyor.
*Eğitimin Kalbinde İnsan Olmalı
Eğitim değerlidir. Hayatın kendisi kadar gerçek, su kadar gerekli bir insani ihtiyaçtır. Bugün bu değerli ihtiyaç, bazıları için lüks, bazıları içinse sıradan bir yarışa dönüşmüş durumda. Oysa eğitim, sınav sonuçlarından, diploma sayılarından, başarı yüzdelerinden çok daha fazlasıdır.
Bilgi paylaşıldıkça güzelleşir, gelişim yayıldıkça anlam kazanır. Bilginin yolu da sınırlarla, eşitsizliklerle, etiketlerle çiziliyor artık. Kaç çocuk gerçekten istediği okulda okuyabiliyor? Kaç genç, yeteneğine göre şekillenen bir eğitim alma şansına sahip? Bitirdiği okulun bölümünde çalışabilenlerin sayısı neden bu kadar az? Eşit imkanlardan söz ediyoruz, ama gerçekten herkes için eşit mi bu imkanlar?
Bir de şu sorular var ki zihnimizi kemiren ama sıkça susturulan:
İşi yapan diploma mı?
Bilgiyi sunan akademisyenler o bilgileri kimden aldı?
Alaylı mı? okullu mu?
Hangisi önemli, hangisi önemsiz?
Kime göre, neye göre?
Bunca sorunun arasında tek bir cevabımız olmalı: İnsana göre!
Çünkü eğitim, insani bir meseledir. Sadece ölçme-değerlendirme cetvellerine sığmaz. Bir çocuğun içindeki yeteneği keşfetmek, ona koşulsuz bir öğrenme alanı sunmak, düşlerini desteklemekle başlar. Ama biz, düşü değil puanı büyütüyoruz. Öğrenmeyi değil, yarışmayı öğretiyoruz.
Oysa tarih, eğitimin yalnızca sıralarla değil, hayal gücüyle değer kazandığını fısıldıyor.
Öğrenmenin diploma ile değil, tutku, merak ve özgürlükle çoğaldığını kanıtlıyor.
Bugün “nitelikli okul” tabelaları ardında niteliksiz yaklaşımlar saklanıyor. Bir sınıfı değerli yapan şey duvardaki akıllı tahta değil, içindeki samimi çabadır, emektir , umuttur. 
Öğretmen varsa umut vardır. Ama öğretmen de yorgun. Sistemle-öğrenmeye aç çocukların arasında sıkıştılar.
Sistemin yükünü tek başına omuzlayan, çocuğu sisteme değil, sistemi çocuğa uydurmaya çalışan kahramanlarımız sessiz çığlıklar atıyor.
Artık düşünme devrini yaşadık, harekete geçme zamanı. Düşünceyi eyleme, eylemi birlikte dönüşüme çevirmek elimizde. Eğitim bir ülkenin kaderini belirler. Ve bu kader çocuklarımızın hayali kadar hassastır.
Şimdi çocuklarımızın hakkı olan eğitim için yüksek sesle sormalıyız:
“Kime göre, neye göre?” değil, “Nasıl birlikte daha adil, daha insani bir eğitim inşa ederiz?”
Çünkü mesele sadece okul değil; mesele, bir çocuğun umududur.
Ve hiçbir şey, o umuttan daha önemli değildir.
Bugün bir çocuğun umuduna sahip çıkarsak, yarın onun kurduğu dünyada yaşamaya hak kazanırız. 
Hadi şimdi, birlikte soralım: Çocuklarımız için ne yapabiliriz?”